DİJİTAL YARGILAMA MI, HAKİM YARGILAMASI MI? 

Corona virüs tedbirleri nedeniyle, lojistik alanlar hariç hemen hemen tüm çalışma hayatı ve spor seansları, kitap kulübü tartışmalarının  didjital mecraya taşındığını ve hatta tüm günlük rutinin dijitale dönüştüğünü, tarihte iz bırakacak haliyle, bir devrin değişimini yaşıyoruz. Bu günler, artık geriye dönüşün olmayacağının sinyallerini veriyor. Yani her alan, artık resmen taşındığı yeni dijital mecralarda hayat bulmaya çalışacak gibi görünüyor. 
Günlük hayatın rutinlerimizin içinde, kaçınılmaz olarak, hukuk ve yargılama da yer alıyor. Hukuk her zaman herkese lazım olduğu, ya da gelecekte bir gün lazım olabileceği için, toplumun her kesimini ilgilendiren bir alan olarak, hukuk ve yargılamanın dijital dünyadan nasıl etkilenebilceği düşünüldüğünde, ilk akla gelen yapay zekanın, yargılamanın sujesi olması yani hakim olarak hüküm vermesidir. Çin ve ABD’de, bir süredir yapay zeka hakimlerin yargılamaları, belli uyuşmazlık konularında halihazırda başladı. Bizim yargılama sistemimiz de bu duruma evrildiğinde, insan bir hakim tarafından mı hakkınızda hüküm verilmesini tercih edersiniz, yoksa, yapay zeka formatında bir hakimin hakkınızda karar vermesini mi tercih edersiniz? Bu tercihiniz temelinde hangi duygu ve düşünce yatmaktadır? 
Yapay zeka bir hakimin, hakimliğin asıl unsuru olan objektivite konusunda, insanın eline su dökeceği kesin. Aynı zamanda, analitik değerlendirme ve mevzuat taraması da yine en tecrübeli ve sağduyulu insan hakimin önüne geçecektir. Burada bir tek, yapay zekanın manipüle edilebilirliği üzerinde tartışmaya değer, ki Trump’ın seçilmesine Facebook’un başka bir teknoloji şirketiyle birlikte milyonlarca insanı manipüle etmesi ile nasıl katkı sağladığını, çeşitli belgesellerden şaşkınlıkla öğrendik. Sonuçta yapay zeka manipüle edilebilir bir sistem, ama gerçek hakimlerin tarihte manipüle edilmişliğini de görmezden gelemeyiz. Dolayısıyla, bu yönüyle her iki sistemin de, eşit oranda risk içerdiği kabul edilebilir. Peki insan hakimin fark yaratacağı düşünülebilecek alanlar nedir diye baktığımızda, insanın ancak insan olarak insani durumları anlayabileceği durumlarda, tanrının ruhunu taşıdığı rivayet edilen insanın, hakim olarak yargılamada fark yaratacağını düşünebiliriz. Bir ceza yargılamasında, meşru müdafaa durumunun, bir haksız tahrik durumunun ya da bir trafik kazasının meydana gelmesindeki bir insani mazeretin değerlendirmesini ancak bir insan hakim yapabilir düşüncesindeyim.
 Yurtdışında yapılan bir araştırmada, hakimlerin öğlen yemeğinden önce ve öğle yemeğinden sonraki kararlarında dahi bir yeknesaklık olmadığı tespit edilmiştir. Öğle yemeğinden önceki karalarında, daha cezalandırıcı eğilim içerisinde olmakla, öğlen yemeğinden sonraki kararlarında daha az ceza vermeye meyilli ve indirim nedenlerini daha fazla uygulandığı araştırmaya yansımıştır. Bu gibi handikapların mevcudiyetine rağmen, hakimin insani subjectivitesinin vicdani kararlara hükmetmesinde etkili olduğuna inanıyorum. Işte insan elinin fark yaratımı, bu anlamda yargılamanın da vazgeçilmezidir. 
Kısa sure içerisinde, hukuk sistemimizin teknik ve bilgi ve belgeye dayalı, belki öncelikle çekişmesiz yargı işlerinde dijital yargılamadan faydalanabilceği ihtimal dahilinde. Yine teknik olarak yargılama gerektiren, çekişmesiz boşanma, deniz ticaret hukukundaki teknik ve belge dayanaklı yargılamalar, yine şirket ve ortaklıkların yargılamaları, bir kısım arazi ve kadastro davaları, icra ceza yargılamaları dijital yargılamalara konu edilebilir, ancak bir taksirle adam öldürme, manevi tazminat davasının, şirketlerin maddi tazminat davalarının insan bir hakim tarafından değerlendirilmesi, yargılamanın taraflarınca daha fazla talep edilebilir diye düşünüyorum.