Arabuluculuk kurumu, 2013 yılında ulusal hukukumuza, uluslararası hukuk sistemlerinden uyarlanmış, yargılama dışı bir alternatif çözüm yolu olarak tasarlanmıştı. O dönemde, ilk kez mevzuata adapte edildiğinde, sistem ihtiyari olarak tasarlanmıştı. Ancak yıllar içerisinde, görüldü ki, ihtiyari arabuluculuk toplum tarafından yeni bir alternatif çözüm yolu olarak benimsenmedi. Başka bir anlatımla; kadı yargısı döneminden beri dava yargılamasından çözüm bekleyen anlayıştan, tarafların kendi iradesi ile aralarındaki uyuşmazlığı çözme anlayışına geçiş yapması, hızlı olamadı.

 

Devlet, yargılama sisteminde bir kambur haline gelen dava yükünü hafifletebilmek için, önce ihtiyari olarak tasarlanan arabuluculuk kurumunu, 2017 yılında dava öncesi zorunlu bir hale getirerek, toplumu sisteme alıştırabilmek için bir adım attı. Önce çalışma hayatına olumlu bir etki yapacağı düşünülerek, işçi ve işveren uyuşmazlıklarının kolay ve hızlı çözümlenebilmesi için, dava öncesi zorunlu hale getirildi. Kısa bir süre sonra ise, ticari hayattaki uyuşmazlıkların çözümsüz kalmasının ekonomik hayata olumsuz etki etmesinin önüne geçebilmek için, ticari uyuşmazlıkların çözümünde de, arabuluculuk süreci zorunlu hale getirilmiştir. Sonrasında, tüketici uyuşmazlıkları da bunu izledi.

 

1 Eylül 2023 tarihi itibariyle yürürlüğe girecek olan, son kanun değişikliği ile kira uyuşmazlıklarının çözüm yolu olarak arabuluculuk kurumu, zorunlu dava şartı olarak getirildi. Sadece kira uyuşmazlıkları değil, Taşınır ve Taşınmazlarda Ortaklığın Giderilmesi, Kat Mülkiyeti Kanunu, Komşuluk Hakkından Kaynaklanan Uyuşmazlıklar ile Tarımsal Üretim Sözleşmesinden Kaynaklanan Uyuşmazlıklar da aynı kapsama alınmıştır.

 

Geçtiğimiz yıl 90.000 dava sayısına ulaşan kira uyuşmazlığı dosyaları, ekonomik şartların ve özellikle %25 ile sınırlandırılan konut kira bedellerinden dolayı, kiracı ile mal sahibinin nasıl karşı karşıya kaldığı göz önünde bulundurulduğunda, bu düzenleme kaçınılmaz olmuştu.

Bu çerçevede, son günlerin gündemden düşemeyen konusu kira uyuşmazlıklarından, artık kira bedeli ve tahliye talepli davaların yargılamaya konu edilmeden önce, arabuluculuğa başvuru yapılarak, arabuluculuk sürecinden geçmeleri gerekiyor. Aksi halde, açılan davalar usulden reddedilecektir.

 

Arabuluculuk süreci ile ilgili, genel olarak iki önemli soru soruluyor. Birincisi, arabulucunun taraflarca seçilip seçilemeyeceği sorusudur. Her iki tarafın da üzerinde hemfikir olduğu,  bir arabulucu var ise, bunu beyan ederek arabulucularını seçebilirler. Ya da, bir taraf Adalet Bakanlığı’nın sisteminden bir arabulucu atanmasını da isteyebilir. Burada yanlış anlaşılmaya açık bir konu olarak, başvurucu başvuru yaptığında, arabulucu onun arabulucusu olmaz. Onun arabulucusu, bunun arabulucusu diye bir durum yoktur. Zira arabulucu zaten tarafsız olarak arabuluculuk sürecini yürütür. Taraflar adına karar verme yetkisi olmayan arabulucunun, bir tarafın lehine ya da aleyhine işlem yapması zaten mümkün değildir. Diğer sorulan bir soru ise, arabulucunun ücret meselesidir. Eğer uyuşmazlık arabuluculuk sürecinde çözümlenemez ise, zorunlu arabuluculuk sürecinin ücreti devlet tarafından karşılanmaktadır. Anlaşma yapılması halinde ise, ücret taraflarca eşit oranda paylaşılarak ödenmektedir. Bu nedenle, olumsuz sonuçlanan arabuluculuk süreçleri, taraflarca ücret ödenmeksizin davaya taşınabilmektedir.