Şüphesiz ki yapay zekâ ve yadsınamaz geleceğimiz. Bu geleceğe şüpheyle bakmak gelecekteki  kaderimizi değiştirmeyeceği gibi aksine bizlerin kendi kaderimize zorluk çıkartmamız anlamına gelecektir diye düşünüyorum. Yapay zekâ tanımı bakımından, post modern etkilerle kendini yenileyebilir ve öğrenebilir program olarak algılanan yapısıyla günümüz insanını korkutacak düzeyde şaşırtabiliyor. Yapay zekânın, insanoğlu ile karşılıklı gelebileceğine dair her dönemde farklı varyasyonlarda yorumlar yapıldığı da bir gerçek. İlk karşı karşıya gelme durumu, 1997’de dünya satranç şampiyonu Gari Kasparov’un bir bilgisayar tarafından yenilmesiyle başladı. Sonrasında, bu işi insan kadar iyi yapamaz denilen her seferde; yapay zekâ bir sonraki adımda o işi insan ‘kadar’, bazı konularda daha etkili yapabildiğini gösterdi. Yapay zekânın kıvılcımını yaratan gelişme olarak, Alan Turing’in 1950’de ‘Hesaplama Makineleri ve Zekâ’ adlı makalesi bilim dünyasında kabul edilir. Alan Turing yapay zekânın ilk adımını atarken gelinen noktayı hayal edebilmiş miydi, bilemiyoruz ama bugün özellikle yapay zekânın farkındalığına erişmiş olan otoriteler, gerek ulusal, gerekse de uluslararası platformda şu sorulara yanıt arıyor;

-Yapay zekâ evriminin devamı için üreyebilecek mi? Üremelerine izin verilirse, gayri meşruluk mu olacak, evlilik mi olacak?

-İnsanlar gibi cezai müeyyidelere tabi olacaklar mı? Cevap olumlu ise irade ve kusurları nasıl belirlenecek?

-Cezai müeyyidelerin belirlenmesine olanak sağlayan haksız tahrik, meşru müdafaa kurumlarından faydalanabilecek mi?

-Sanat yâda buluş yaptığında telif ve patent hakları kendisine mi ait olacak?

Yapay zeka, insanoğlu gibi, kendini kısıtlamaya yönelten ahlak gibi dış faktörlerden bağımsız olacağı için, yapay zekânın bir takım kısıtlamalara tabi tutulmasının toplumsal hukuk prensipleri açısından uygun olacağı düşünülüyor. En başta bir tüzel kişilik olarak mı, yoksa sahibine bağlı bir köle gibi değerlendirilip hukuki kişiliği sahibine mi bağlanacak henüz o konu da belirsiz. Bir insana haksız fiil ile sanal veya fiziksel olarak saldıran bir yapay zeka figürünün, hangi hukuki kişiliğe sahip olarak değerlendirileceği üzerinde bilim insanları çalışıyor.

Bir başka soru; yapay zekâ hukuku uygulayan meslekleri yapabilir mi? Hâkimlik veya avukatlık mesleğinin yapısı bilgisel anlamında yapay zekâ ile uyumlu olacak şekilde yeniden yapılandırılabilir ki, böyle olacağı da kaçınılmazdır. Mevzuat yazıcı, kanun yapıcı olarak teknik bir hukuki eleman olabilir. Kıyıda köşede kalmış mevzuat ve kararları kullanabilmek için yapay zekâya mevzuat ve yargısal kararlar denizinde dalgıçlık yaptırmak bu bilgi donanımını hukuki bir işe aktarabilmek açısından büyük bir ferahlık olacaktır. Ancak hukuk her zaman insani yorumsal üstyapıya da ihtiyaç duyan bir olgudur. Hukukun altyapısı bilgi ise, üstyapısı da insani yorumlardır ve bu hiçbir zaman siyah ve beyaz kadar net değildir.

2017’de Londra’da yapılan bir deneyde kredi kartı usulsüzlüğüne ilişkin yapılan başvuruların kabul edilip edilmeyeceğine dair 100 kadar Avukat ile yapay zekânın yarıştığı bir süreçte yapay zekânın, başvuruların kabulüne ilişkin doğru tahmin oranı %86,6 iken, Avukatların doğru tahmin oranı %66,3’te kalmıştır. Mevzuatın en kılcal damarlarına bile ulaşabilen yetisi ile yapay zekanın hukukta, zaman- çalışma verimliliğini arttıracağı anlaşıldığı halde, hukukun yorumsal kısmı konusunda ise halen şüpheler var.